Dijital Çağın Görünmez Gözetimi

 Dijital çağda devlet gözetiminin en güçlü araçları artık yalnızca kamera sistemleri veya telefon dinlemeleri değil; internet trafiği takibi, sosyal medya analizleri ve algoritmik gözetim. Bu yöntemler, bireylerin günlük yaşamından siyasi tercihine kadar çok geniş bir veri yelpazesini kapsıyor.


 İnternet Trafiği İzleme: “Dijital Parmak İzi”

İnternet trafiği, aslında bir kullanıcının dijital dünyadaki tüm hareketlerinin izini taşıyan bir “parmak izi” gibidir.

  • ISP (İnternet Servis Sağlayıcıları) üzerinden yapılan tüm veri alışverişi, devlet kurumları tarafından kayıt altına alınabilir.

  • DNS sorguları, IP adresleri ve meta veriler sayesinde, kişinin hangi sitelere girdiği, ne kadar süre kaldığı ve hangi cihazları kullandığı tespit edilebilir.

Örnek:
ABD’de NSA’in PRISM Programı (2013’te Snowden tarafından ifşa edilmişti) milyonlarca kullanıcının internet trafiğini analiz ederek e-posta, sohbet ve dosya alışverişlerine erişim sağladı.

Hukuki Tartışma:

  • Avrupa’da GDPR, “gereksiz veri toplamanın” önüne geçmeyi hedefliyor.

  • Ancak “ulusal güvenlik” istisnası, çoğu devlete geniş bir hareket alanı tanıyor.

  • Türkiye’de BTK ve mahkeme kararları üzerinden yapılan trafik izlemeleri tartışmalı bir alan oluşturuyor.

Etik Tartışma:
Güvenlik ile özgürlük arasındaki denge. “Tüm vatandaşları potansiyel suçlu gibi izlemek mi, yoksa bireysel mahremiyeti önceliklendirmek mi?”


Sosyal Medya İzleme: Dijital Davranışın Haritası

Sosyal medya, devletler için yalnızca bir iletişim aracı değil; aynı zamanda davranış analizi laboratuvarıdır.

  • Paylaşımlar, beğeniler, arkadaş listeleri ve gruplar, bireylerin politik, dini veya kültürel eğilimlerini ortaya çıkarabilir.

  • Kriz anlarında (protestolar, seçimler, doğal afetler) sosyal medya gözetimi, devletler tarafından gerçek zamanlı kontrol aracı olarak kullanılabiliyor.

Örnek:

  • Çin’in “sosyal kredi sistemi”, vatandaşların çevrimiçi davranışlarını da değerlendirerek puanlama yapıyor.

  • 2021’de ABD’de Kongre baskını sırasında FBI, sosyal medyadaki içerikleri delil olarak topladı.

Hukuki Tartışma:

  • İfade özgürlüğü ve dijital mahremiyet arasında sınır nerede çizilmeli?

  • AB’de Dijital Hizmetler Yasası (DSA), sosyal medya şirketlerine içerik sorumluluğu yüklerken, devletlerin erişim hakkı tartışma konusu.

Etik Tartışma:
Toplumsal güvenlik gerekçesiyle bireylerin “sosyal medya geçmişi” üzerinden yargılanması doğru mu?


 Algoritmik Analiz: Görünmez Hakem

Devletler yalnızca veriyi toplamakla kalmıyor; yapay zeka destekli algoritmalar ile bu verileri işliyor.

  • Algoritmalar, bireylerin davranışlarını tahmin etmeye çalışıyor.

  • “Predictive policing” (önleyici polislik) uygulamaları, potansiyel suçları henüz gerçekleşmeden tahmin etmek için kullanılıyor.

Örnek:

  • ABD’de PredPol adlı yazılım, suç yoğunluğu haritaları üreterek polis devriyelerinin rotalarını belirledi. Ancak algoritmanın ırksal önyargıları güçlendirdiği tespit edildi.

  • İngiltere’de yüz tanıma algoritmaları, kamuya açık alanlarda test edildi; masum insanların yanlış tanımlanma oranı %80’in üzerindeydi.

Hukuki Tartışma:

  • “Algoritmik şeffaflık” büyük bir sorun. Çoğu devlet, algoritmaların nasıl çalıştığını açıklamıyor.

  • Avrupa’da “AI Act”, yüksek riskli yapay zeka sistemlerine sıkı denetim getiriyor.

Etik Tartışma:
Bir algoritmanın önyargısı, masum bir insanın hayatını karartabilir. Burada sorumluluk kime ait? Devlete mi, yazılım şirketine mi, yoksa algoritmaya mı?


Görünmez Zincirler

İnternet trafiği, sosyal medya ve algoritmik analiz bir araya geldiğinde devletler, vatandaşlarının yaşamına benzeri görülmemiş bir şeffaflıkla nüfuz edebiliyor. Bu şeffaflık, güvenlik adına gerekçelendiriliyor, ancak özgürlükler açısından “görünmez zincirler” oluşturma riski taşıyor.

Bundan sonraki tartışma, şu temel soruda düğümleniyor:

“Mahremiyet olmadan güvenlik sağlanabilir mi, yoksa güvenlik olmadan mahremiyet mümkün değil mi?”

Önceki Gönderi
Sonraki Gönderi

post written by:

0 Comments: